20 Ocak 2011 Perşembe

Zincirleme

Anahtar kilitle buluştu ve kapı açıldı. İçerisi karanlıktı ama ışığı açmadı. Salona geçip koltuğa uzandı. Sokak lambasının aydınlattığı salonda birşeyler arar gibi etrafa baktı. Gözü, masanın üstünde duran şişeye takıldı. Koltuktan kalkıp masaya doğru giderken birden geri döndü. Banyoya doğru ilerlerken üstündekileri çıkarmaya başladı. Musluğu açtı ve dolmaya başlayan küvetin içine kendisini bıraktı.
Aradan kaç saat geçtiğini tahmin etmekte zorlandı. Üç saat mi, yoksa daha fazla mı?
Şimdi bir barda tek başına içkisini yudumlarken bir yandan da bugünü düşünüyordu. Daha önce hiç böyle bir duyguyla sarsılmamıştı. Halbuki bu ilk değildi. Buna rağmen zihninde canlanan görüntü ve seslere engel olamıyordu. Bu kez neydi farklı olan bir türlü anlamıyordu. Kendi kendine sorular soruyor, cevap bulamıyordu. Bir yandan da sorduğu sorularla birlikte içki kadehleri de artıyor, her yeni yudumda O sert adam biraz daha yumuşuyordu.
Oradan ayrılmaya karar verdiğinde gece yarısını biraz geçmişti. Eve gitmek istemedi, sahil yoluna doğru yürümeye başladı. Boş bir bank gördü ve hiç düşünmeden oturdu. O anda düşündüğü tek bir şey vardı. Derken zihninde bir aydınlanma hissetti. Sorularına verilecek cevapların kaynağını bulmuştu.

7 yaşındaydı. Tuttuğu elin verdiği sıcaklık ve güvenle etrafına bakınıyor, alışveriş yapan insanları izliyordu. İlk kez annesiyle birlikte alışverişe çıkmıştı. O güne kadar annesi alışverişe gittiğinde komşu teyzesiyle evde kalırdı. Tıpkı annesi işe gittiğinde O'nunla kaldığı gibi. İçindeki çocukça neşe ve mutlulukla yürürken gözü tezgahtaki renkli şekerlere takıldı. Annesi bunu farkettiğinde şekerler artık elindeydi. O sırada anlayamadığı bir kargaşa başladı. Çığlıklar, koşturmalar, silah sesi; korkunç bir gürültü. Rüzgar gibi geçen adamı ve annesinin yerde yatan bedenini aynı anda algıladı. Şekeri elinden düştü, annesine sarıldı, aplamaya başladı. Bir yandan annesine sorular soruyor, bir yandan da yaşananları anlamaya çalışıyordu. Fakat ne olanları anlayabilmiş ne de annesinden bir cevap alabilmişti. Tek gerçek annesinin yerde yatan cansız bedeniydi.

Başlayan yağmurla birlikte geçmişten ayrıldı. Bugünkü çocuk, O'na kim olduğunu hatırlatmıştı. Bir zamanlar O da çocuktu ve bugün ağlayan çocuğun yaptığı gibi annesine sarılmış, sorularına cevap arıyordu. Yalnız bugün aralarında tek bir fark vardı. Bugün ağlayan çocuk değil, ağlatan adamdı. Düşündü. O'nu bu hayatı yaşamaya iten tek sebep o gün, o adamın silahından çıkan kurşundu. Şimdi O da tıpkı annesinin katili giibi başka bir çocuğun hayatına o uğursuz mermiyi sokmuştu.

4 yorum:

  1. Hayat yaşanmışlar zincirinin halkalarından ibaret...

    YanıtlaSil
  2. sizce de hayat bazen bir helva gibi değil mi aslında? birisi bir helva yapıyor, bir diğeri içine kendir tohumu koyuyor... her biri bir zincirin halkaları bence de.

    YanıtlaSil
  3. değişik bir bakış açısı olmuş :)

    YanıtlaSil