27 Ocak 2011 Perşembe

Gerçek mi?

Sıkıca yumduğu gözlerini yavaşça araladı. Artık yüzleşmeye karar vermişti. Gözlerini tamamen açtığında kimseyi göremedi. Yattığı yerden doğrularak kalktı ve yatağın ortasına oturdu. Bir ses işitti. Sağa sola bakındı. Kimse yoktu, ürperdi. Tekrar yatmaya karar verdiğinde gözüne bir şey takıldı. Dolabın üstüne baktı, orada oturuyordu.

Olduğu yerde öylece kaldı. Ne hareket edebiliyor ne de konuşabiliyordu. Şaşkınlık, korku, heyecan... Bir süre sonra kendisini biraz toparladığında sorular sormaya başladı. Kimdi O? Neden buradaydı? Neden daha önce değil de şimdi gelmişti? Beyninin içinde bu sorulara cevap ararken artık korkmadığını fark etti. İçinde hissettiği eksiklik birden tamamlanıvermişti sanki. İçten içe beklediği şey gelmişti.

Günler daha farklı geçiyordu artık. Her yere birlikte gidiyor, birlikte vakit geçiriyorlardı. Yalnız kaldıklarında sürekli konuşuyor, hiç susmuyorlardı. Yanlarında başkaları varken O hiçbir zaman söze karışmıyor, sadece bir köşeden izlemekle yetiniyordu. Önceleri başkaları yanındayken O'nun varlığından tedirgin oluyor, fark ederler diye çok korkuyordu. O'nu yalnızca kendisinin görebildiğini ve duyabildiğini anladığında rahatlamıştı. Artık kalabalıklar içinde yalnız değildi. O, hep yanındaydı. Aklından geçenleri okuyabiliyor, zor anlarında ne yapması gerektiğini önceden söylüyordu. Bu durum O'nun gerçeği olmuştu. Gerçek ise sadece O'na özeldi. Gerçek, O'nun gerçeğiydi...

Yıllar sonra yine karanlık bir gecede geldiği gibi karanlık bir gecede gitmişti. Çocukluğa veda etmek, hayali arkadaşa da veda etmek demekti. Artık O'nu heyecanlandıran şey gizli bir gerçek üstü arkadaş değil; her gün okulda gördüğü sarı saçlı, yeşil gözlü güzeldi. Karnının içinde hissettiği o titreyen kelebekle büyümüştü küçük adam. Büyümüş ve ilk aşk ile tanışmıştı. Gerçek, işte şimdi tam da oradaydı.

1 yorum: